Bu içeriğimizde denizin 30 metre kadar derinliğinde, küçük bir odada ve zifiri karanlıkta mahur kalan Harrison Okene’nin hikayesine göz atacağız. Dondurucu soğuk ve karbondioksit zehirlenmesi gibi tehditlerle karşı karşıya kalan Okene, mucizevi bir şekilde kurtuldu desek hatalı sayılmayız.
Okyanusun ortasında kalmanın nasıl bir şey olduğunu anlatan film veya kitap gibi birçok eser gördük. Hatta çok sayıda kişi böylesine zor bir durumdan sağ çıkmayı gerçek hayatta da başarmıştı. Fakat bu içeriğimizde anlatacağımız Harrison Okene’nin hikayesi, az önce söylediğimiz kişilerde olduğu gibi kıyıdan uzak bir yerde geçse de onlardan oldukça farklı.
Zira bu adam denizin onlarca metre altında, herhangi bir dalış ekipmanı olmadan, içinde bulunduğu römorkörün hava ceplerine sığınmak zorunda kaldı. Su altında verdiği umutsuzluklarla dolu bu yaşam mücadelesi tamı tamına 3 gün sürdü ve çıktığında hem zamanın nasıl geçtiğine hem de yaşadığı yerde karşılanma şekline oldukça şaşırdı. Gelin hikâyesine birlikte bakalım.
Harrison, petrol operasyonlarının gerçekleştirildiği Nijerya açıklarında, bir petrol tankerini destekleyen römorkörlerden birindeydi, aşçı olarak:
Kısa süre önce evlenmiş olan Harrison, gemide aşçılık yaparak geçimini sağlıyordu. Denize açılacakları gün hava oldukça güzel görünmesine rağmen kimsenin günün ilerleyen saatlerinde felakete sebep olacak fırtınadan haberi yoktu. Üstelik fırtına dışında akıllarda tutulan bir tehdit daha vardı: Korsanlar.
Bu tehditten korunmak için de mürettebat dinleneceği zaman kamaralarını kilitliyordu. Herkes uyuduğu sırada fırtına gelip gemiyi alabora ettiğinde, ekibin kaçışını zorlaştıran sebeplerden biri de bu oldu.
Neyse ki Harrison o saatte lavaboya gitmişti:
Mürettebattaki arkadaşları odalardan çıkıp acil durum bölümlerine ilerlemeye çalışırken içeriye dolan suyun uyguladığı kuvvet, Harrison’ın kapıyı açmasını zorlaştırdı. Bu sebeple de arkadaşlarına yetişemedi ve onlara seslense de o kaosun içinde Harrison’ı duymadılar. Daha sonra kapının açılmasıyla Harrison suyun akımına kapıldı ve farklı bir odaya doğru sürüklendi.
Ufak bir hava cebinin bulunduğu kaptan odasına sürüklenen Harrison, bu sırada fazlaca darbe aldı. Daha sonra gemi ‘bir şeye çarpmış gibi’ oldu:
O an Harrison, geminin deniz tabanına oturduğunu anladı. Üstelik gemi ters dönmüştü. Batan gemiyi ihbar eden diğer ekiplere kısa sürede yardım yetişti. Fakat bu yardım ekibinin dalgıçları, derinlerde uzun süre kalmak için hazırlıklı olmadığından Harrison’ı fark edemeden gittiler.
Hem çaresiz kalan hem de umutlu olmaya çalışan Harrison için işler pek de iyiye gitmiyordu. Bulunduğu yerde hayatını tehdit eden çok sayıda faktör olsa da derin bir nefes alıp farklı bir noktaya geçmeyi denedi. Zifiri karanlıkta yüzerken yolu, mühendis odasına vardı.
Şansına burada da bir hava cebi bulunuyordu. Yani karbondioksit zehirlenmesi probleminden bir nebze uzaklaşmış oldu. Şimdi sırada diğer problemler var
Şimdi bir durum değerlendirmesi yapalım. Harrison suyun 30 metre altında acıkmış, susamış, korkmuş ve üşümüştü. Bunların arasında daha önce nefes alma problemi de vardı fakat şimdi bulunduğu oda bir nebze işini gördü. Üşüme probleminin önüne geçmek için de etrafta bulduğu materyallerle bir platform oluşturmaya çalıştı. Bu sayede bedenini dondurucu deniz suyunun üzerinde tuttu. Aksi hâlde yaşamını yitirmesi birkaç saat sürecekti.
Bu sırada etrafta yayılan kötü bir koku da vardı. Harrison, bu kokunun kaynağının, yaşamını yitiren mürettebat olduğunu düşünüyordu. Daha da kötüsü, çevredeki balıkların cesetlere doğru yönelme seslerini duyuyordu. Hem dünyanın sizden umudunu kestiğini düşünürken hem de bu durumla karşı karşıyayken mücadele vermek zor. Fakat bunlar Harrison’ın pes etmesi için yeterli olmadı.
Daha sonra öncekinden üst seviye bir dalgıç ekibi olay yerine geldi ve geminin battığı yer tespit edildi. Fakat amaç Harrison’ı kurtarmak değildi:
Bu ekibin amacı su altındaki cesetleri toplamaktı. İçinde teknik görevliler dışında 6 dalgıcın bulunduğu ekip, bir süre suyun kuvvetle tuttuğu kapıyı açmak için çabaladı. İçeriye girdiklerinde ise zorlu koşullar eşliğinde arama çalışmaları başladı. Ekip, Harrison’a ulaşana kadar 4 ceset buldu.
Aslında Harrison’a ulaşmadılar, Harrison onlara ulaştı (korkutucu bir şekilde)
- Harrison’ın bulunma anları
Harrison içerideyken çapa atılma sesini ve dalgıçların içeri girme seslerini duydu. Fakat bunlar gerçek mi yoksa beyni ona oyun mu oynuyor emin değildi. Sonuç olarak bu şansını kullanmaktan başka seçeneği olmadığını anladı ve derin bir nefes alıp suya girdi. Harrison bunu yapmadan önce Nico isimli dalgıç, aslında onun yakınlarından geçmişti.
Fakat Harrison ses yapmış olsa da Nico onu duymadan ilerledi. Ardından Harrison suya dalıp peşinden gitmeye çalıştı. En sonunda ise Nico, Harrison’ın elini gördü.
Gördü görmesine fakat onu cesetlerden biri sandı:
- Harrison’ın eli Nico’ya uzanıyor
Fakat Harrison’ın eli kendi elini tutunca panikledi. O sırada gemideki görevlinin “Yaşıyor! Yaşıyor!” sözleri videoda duyulabiliyor. Buradan sonra dalgıçlar, Harrison’ın kaldığı odaya geçti ve teknik ekibin yardımıyla tıbbi yardım uyguladılar. Bu noktada aklınıza, “neden bir an önce yüzeye çıkarmadılar ki?” gibi bir soru gelebilir.
Bunu cevaplamak için de vurgun veya dekompresyon isimleriyle bilinen hastalığa kabaca bakmamız gerekiyor. Söz konusu hastalık, yüksek basınçlı yerlerden (denizin zemini gibi) bir anda alçak basınçlı olan yerlere (denizin yüzeyi gibi) geçilmesiyle vücuttaki gazın kana karışmasını ve ağrı, felç gibi durumlara sebep olmasını kapsıyor. Özellikle panik gibi durumlarla eşlendiğinde ölümcül senaryolar ortaya çıkabiliyor.
Bu konunun önüne geçmek için Harrison’ın bedenini ısıtmaları gerekiyordu. Bunun için de sıcak su kullandılar. Bundan sonra kısa sürede oksijen maskesini nasıl kullanacağını gösterdiler ve Harrison’ı yüzeye çıkardılar.
12 saattir aşağıda olduğunu sanıyordu, fakat tamı tamına 3 gün olmuştu:
Harrison, yüzeye ulaşmasının ardından bir süre basınç konusunun tamamen halledilebilmesi için basınç odasında tedavi gördü. Çıktığında diğer ekip arkadaşlarının hayatta olabileceğini düşünmüştü fakat İçinde bulunduğu 12 kişilik mürettebattan sadece kendisi olaydan sağ kurtuldu. Diğerlerinden 10 kişinin cesedi toplandı fakat kalan 1 kişinin bedenine ne olduğu hâlâ bilinmiyor.
Ekip arkadaşlarının cenazesine katılamadı ve tüm bunlardan sonra kendisi de dalgıç oldu: Peki nasıl?
Harrison’ın yaşadığı Nijerya, dinî açıdan oldukça katı bir yer. Kendisi kiliseye gidip oradakilere neden bu durumun onun başına geldiğini ve neden sadece kendisinin kurtulduğunu sorduğunda, yani olanlara bir cevap aramaya koyulduğunda, söylediklerine göre karşısındaki, kara büyü yapıp yapmadığını sordu.
Ekip arkadaşlarının akrabaları da bu durumdan şüphelenebileceği için Harrison, mürettebatın cenazesine gidemediğini söyledi. Tüm bu olayların ardından denize dönmemeye yemin etmiş olsa da 2015 yılında profesyonel bir dalgıç oldu.
Kaynaklar: 1, 2, 3, 4