Bu içeriğimizde Jane Elliott isimli bir öğretmen tarafından gerçekleştirilen ve içinde bulunduğumuz günlerde bile tartışma konusu olan bölünmüş sınıf deneyine bakıyoruz. Üçüncü sınıf öğrencileri üzerinde gerçekleştirilen deney, ırkçılığa maruz kalmanın ne kadar kötü olduğunu anlatmayı hedefliyordu.

Geçmişten günümüze insanların kendi içinde ayrıştığı sayısız durum gördük. Bunlar din ve felsefe gibi alanlardan cinsiyet ayrımına kadar oldukça geniş bir alanı kapsıyor. Bu konuların arasında, etkisini hâlâ sürdürdüğünü gördüğümüz, beyaz ten renginin siyah olana üstünlüğü tartışması bulunuyor.

Dışarıdan bakınca bile ırkçılığın ne kadar insanlık dışı bir durum olduğu anlaşılabiliyor fakat hâliyle, buna maruz kalmadan tam olarak nasıl bir şey olduğunu bilmek zor. Buradan yola çıkan ve zamanında ilkokul öğretmenliği yapan Jane Elliott da öğrencilerine ırkçılığın nasıl sonuçlar ortaya koyabildiğini göstermek için bölünmüş sınıf deneyini gerçekleştirdi. Gelin detaylarına birlikte bakalım.

Deneyin ortaya çıkmasına Martin Luther King Jr. suikastı neden oldu:

Martin Luther King Jr. dünya genelinde barışı ve ırkların eşitliğini savunuyordu. Özellikle 1900’lü yılların ortaları ve sonlarından bahsettiğimiz için bu zamanların ırkçılık gibi konuların en şiddetli olduğu dönemlerden olduğunu bilmekte fayda var. King, 4 Nisan 1968 tarihinde suikaste uğradı.

Bundan sonraki gün ise ilkokul öğretmeni Jane Elliott okula gidecek ve öğrencilerin sorularıyla karşı karşıya kalacaktı. Ek olarak belirli tarihî figürlerin işlendiği ve her ay aralarından birinin kahraman ilan edildiği bir sınıftan bahsediyoruz, ki o ayın kahramanı suikaste uğrayan King’in ta kendisiydi.

Elliott, hem King’in ölümüne dair gelecek sorulara nasıl cevap vereceğini hem de ırkçılığın ne kadar kötü olabileceğini göstermek istiyordu:

Ertesi gün derse gitti ve tam da beklediği gibi King’in ölümüne dair sorular almaya başladı. Bu soruları cevaplamanın daha da ötesine geçerek daha etkili bir çözüm sunmak isteyen Elliott, buradan sonra deneyine geçti.

Fakat eğitim verdiği okul, siyahilerin pek yoğun olmadığı Iowa eyaletindeydi. Yani ayrımcılığın etkisini göstermek için başka bir farklılık bulmak gerekecekti:

Bunun sonucunda beyaz ten renkli öğrencilerden oluşan sınıfı kahverengi ve mavi renkli gözlüler olarak iki gruba ayıran Elliott, ilk gün aralarında hangi farklılıkların olduğunu açıkladı. Bu açıklamalara göre mavi gözlü öğrenciler, kahverengi gözlü olanlardan daha temiz, daha başarılı ve her alanda daha üst seviyedeydi.

Elbette buna bazı öğrencilerden tepkiler geldi fakat öğretmen, bunun bilimsel (!) gerçekler olduğunu söyleyerek işin içinden çıkabildi. Bu farkları daha da hissedilebilir kılmak adına Elliott, teneffüs süresini mavi gözlüler için 5 dakika daha uzun hâle getirdi. Buna ek olarak mavi gözlülere yemek sırasında öncelik tanındı.

Daha önce böyle bir şeyden haberleri olmamasına rağmen mavi gözlü öğrenciler, kısa sürede diğerlerinden üstün oldukları düşüncesini benimseyip onlardan uzaklaştı. Bu noktada bazı öğrenciler arasında kavgalar bile meydana geldi.

Günün sonunda bir de sınav yapıldı. Bu sınavın sonuçlarına bakıldığında ise el üstünde tutulan mavi gözlülerin iyi notlar aldığı, kahverengi gözlü olanların ise düşük seviyelerde kaldığı görüldü. Ardından ilk gün bu şekilde kapandı.

İkinci gün işler tersine dönüyor:

Deneyin ikinci kısmına geçen Elliott bir süre sonra yine öğrencileriyle karşı karşıya geldi. Önceki günün etkisiyle mavi gözlülerin özgüveni fark edilebiliyordu. Fakat o, onlarla konuşması gereken bir mesele olduğunu, üstün olan tarafın aslında kahverengi gözlüler olduğunu ve bu bağlamda bir hata yaptığını söyledi.

Bunun ardından mavi gözlülere verilen tüm ayrıcalıklar kahverengi gözlü olan çocuklara aktarıldı.

Peki bir fark gözlemlendi mi?

Kesinlikle. İlk gün mavi gözlü olanların kahverengi gözlü olanlara kötü gözle baktığını ve kendilerini onlardan üstün gördüklerini söylemiştik. Fakat ayrıcalıklar kahverengi gözlü olanlara verildiğinde bu kadar acımasız olmadıkları gözlemlendi. Bunun sebebiyse onların, bu denli bir ayrımcılığa maruz kalmanın nasıl bir şey olduğunu biliyor olmalarıydı.

Bundan sonra bunun sadece bir deney olduğu öğrencilere anlatıldı ve daha sonra iki grup da birbirine sarıldı.

Deneyin gerçekleştirildiği 1968 yılından bu günlere kadar herhangi bir ilerleme oldu mu?

Elliott, okul sınırlarını aşan bu deneyini farklı yerlerde farklı gruplarla da gerçekleştirdi. 2002’de verdiği bir röportajda üzücü bir şekilde, 1968 yılında ABD’deki çocuklardan aldığı sonuçlarla 2002’de, İskoçya ve Avustralya’daki yetişkinlerden aldığı sonuçların aynı olduğunu söyledi.

“Kırılgan egoları hakkında çok endişelendiğimiz beyaz çocuklar, bu kurmaca ayrımcılığa sadece bir günlüğüne, hatta birkaç saatliğine maruz kaldılar. Siyahiler hayatlarının her gününü bu şekilde geçiriyor”

Elliott, kabaca özetlediğimiz bu cevabı, katıldığı bir programda aldığı bir soruya verdi. Söz konusu soruda çocuklara ne cüretle böyle bir deney yaptığı, siyahi çocukların bu şekil bir davranışa alışık olduğu fakat beyaz çocukların bunu hiçbir şekilde anlamayacağı söylenmişti.

Söz konusu deney tahmin edilebileceği üzere o zamanlar Elliott’a pek de iyi bir geri dönüş sağlamadı. Fakat aradan geçen zamanda bu deney, birçok farklı çalışmanın esin kaynağı oldu ve Elliott’ın sesini duyurdu.

Kaynaklar: Front Line, Smithsonian Erbey Psikoloji, Gelişim Gelecek, Medium

What is your reaction?

0
Excited
0
Happy
0
In Love
0
Not Sure
0
Silly

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir