Günümüzde pek çok ülkede resmi bayram olarak kutlanan 1 Mayıs’ın geçmişten günümüze kadar olan acı dolu serüvenini sizler için araştırdık. Gelin, 1 Mayıs’ın çıkış noktasına ve nasıl ‘bayram’ haline geldiğine birlikte bakalım.
Günümüzde iş güvenliği ve işçilerin hakları geçmişe kıyasla çok daha büyük bir öneme sahip. Bugün pek çok ülkenin konuyla ilgili daha dikkatli bir tavır sergilemesi ise onlarca yıl öncesine dayanıyor. 1 Mayıs’ı her yıl kutlamamızın ve işçilerin emeklerine karşı bir kez daha teşekkür etmemizin sebebi de tam olarak bu.
1 Mayıs’ın günümüzde hala kutlanmasının ve İşçi ve Emekçi Bayramı veya yeni küresel adıyla Emek ve Dayanışma Günü’nün çıkış noktasını hiç düşündünüz mü? Günümüze kadar gelen ve işçilerin isyanı üzerine başlayan bu bayramın hikayesini sizler için araştırdık. Gelin, hep birlikte işçilerin yaşadığı zorluklar karşısında 1 Mayıs’ı kazanma hikayesini hep birlikte inceleyelim.
İşçilerin sesleri ilk olarak Avustralya’da yükseldi
1 Mayıs’ın fitilini ateşleyen ve işçileri çalışma koşullarını iyileştirmek için harekete geçmeye iten ilk adım Avustralyalı işçilerden geldi. O dönemler hükümetler ve işverenler başta olmak üzere dünyanın büyük bir çoğunluğu işçilerin haklarını görmezden geliyor ve adeta işçileri köle gibi çalıştırıyordu. Sağlıkları, temel ihtiyaçları ve hakları bile görmezden gelinen işçiler, bir gün bu duruma karşı harekete geçti.
1856 yılında Avustralyalı taş ve inşaat işçileri, sekiz saatlik iş günü hakkını elde etmek amacıyla bir yürüyüş gerçekleştirdi. Melbourne Üniversitesi Parlamento Evi’ne kadar devam eden yürüyüş, o dönem için dünya çapında pek etkili olmuş gibi gibi görünmese de büyük bir isyanın başlangıcı olmuştu. İşçiler haklarını savunması gerektiğinin farkına vardı ve olayın üzerinden geçen 30 yılın ardından yeni bir aksiyon daha alındı.
Chicago’da yarım milyon insan greve katıldı
Tarih 1 Mayıs 1986’yı gösterdiğinde ABD’de çok sayıda işçi, günlük 12 saat ve haftalık 6 gün çalışma takvimine karşı bir isyan başlattı. Talepleri yine Avustralyalı işçilerin olduğu gibi günlük sekiz saatlik çalışmaydı. Haklarını elde etmek için greve giden işçiler, Chicago’da eylem düzenledi. Dört bir yanı dolduran yarım milyona yakın işçi, artık susmuyor ve haklarını istediklerini haykırıyorlardı. Ancak hükümet çok geçmeden greve el attı ve grevi sert bir şekilde bastırmayı başardı.
Haklarını arayan çok sayıda işçi, işinden olmakla kalmadı aynı zamanda mahkemeye verildi. İşçilerden 8’i idam cezasına çarptırıldı. İşverenler, greve katılan işçilerinin üzerine kiraladıkları sokak çetelerini saldı. 4 Mayıs günü, patronlar işçileri durdurmak için Haymarket Meydanı Katliamı’nı başlattı. Polisler tarafından zorla fabrikalara götürülen ve zorbalığa uğrayan işçilerden 4’ü vurularak öldürüldü ve çok sayıda işçi yaralandı. Yani maalesef ki işçiler haklarını alamadıkları gibi olan yaşamları da daha da zorlaştı veya son buldu.
İnşaat işçisi Albert Persons’ın mahkemedeki sözleri günümüze kadar geldi
Mahkemeye çıkartılan işçilerden yaptıkları için af dilemesi beklendi. Ancak çok sayıda işçinin savunması mahkeme tarafından dikkate alınmadı. ‘Özür dilersen idamdan kurtulacaksın’ sözü verilen Albert Persons adındaki inşaat işçisi, mahkeme sırasında “Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım” sözleriyle tarihe geçti. İdamı gerçekleştirilen Persons’ın cenazesine yüz binlerce kişi katıldı.
ABD’de yaşanan ve çok sayıda işçinin canına, işine mal olan olayların ardından isyan giderek büyüdü. Her ne kadar o dönemde ırkçılık yoğun bir şekilde hissediliyor olsa da rengine bakılmaksızın tüm işçiler bir bütün olmuştu ve birlikte gösteriler düzenliyorlardı. Hükümet ise yeni gösterilere engel olmak için işçilere yasal bir baskı uyguluyordu.
Tüm dünyada seslerin yükselmesinin ardından, 1 Mayıs bayram olarak kabul edildi
Diğer ülkelerde de işçiler haklarını savunmaya başladı. Fransa, Hollanda, Rusya, Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya’da işçiler mitingler, toplantılar düzenleyerek seslerini duyurmaya çalışıyordu. Ancak bu miting ve toplantıların ardından Almanya’da dayanışma eylemleri kitleselleşti ve halka açık toplantılar yasaklandı.
14 Temmuz – 21 Temmuz 1889’da İkinci Enternasyonal’de Fransız işçi temsilcisi, karşılaştıkları olaylar karşısında 1 Mayıs’ın tüm dünyada ‘Birlik, mücadele ve dayanışma günü’ olarak kutlanmasını önerdi. Temsilcinin önerisi kabul edildi. Bayram olarak kabul görmesinden 1 sene sonra tarihler 1 Mayıs 1890’u gösterdiğinde tüm dünyada eşi benzeri görülmemiş gösteriler düzenlendi. Üzerinden yıllar geçti ve pek çok ülke işçilerin uğruna canını ve işini verdiği sekiz saatlik iş günü yasasını kabul etti.
Ülkemizde de Emek ve Dayanışma Günü olarak 2008 yılında resmi kutlamalara başlandı
Türkiye’de ise 1 Mayıs ilk kez 1923 yılında resmi olarak kutlanmaya başladı. Ülkemizin işçi ve emekçilerinin büyük bir katılım gösterdiği kutlamalar 2008 yılında “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla kutlanması yasal hale getirildi. 27 Nisan 2009 yılında Resmi Gazete’de yayımlanarak, 1 Mayıs resmi tatil olarak ilan edildi.
Maalesef 1 Mayıs’ın İşçi ve Emekçi Bayramı olarak kabul görmesi; çok sayıda işçinin idamı, cezaevlerinde idam edileceği düşüncesiyle intihar etmesi ve en iyi ihtimalle işinden olmakla kalması gibi acı bir hikayeye sahip. Günümüzde her ne kadar bazen çalışma koşullarımızdan, yaşadıklarımızdan şikayet edebiliyor olsak da şu anda içinde bulunduğumuz durumun geçmişle kıyaslanamayacağını söyleyebiliriz.
Bugün, bizlerde derin bir üzüntüye sebep olan 1 Mayıs’ın acı dolu serüvenini anlattık. Bu vesileyle de tüm işçi ve emekçilerimizin, parasını kazanmak için dişiyle tırnağıyla çabalayan herkesin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü bir kez daha kutlayalım.