Allahım Paris mi o? İçimdeki Unity-sever, bir dur kardeşim. Bu eklenti paketini duyurduklarından beri heyecan içerisinde bekliyordum, vallahi biliyorsunuz o kuşatma savaşlarından çok yakındım geçmiş incelemelerde ama DLC’nin adında kuşatma geçmesi bile benim hevesimi kıramamıştı çünkü Paris!!!

Ha, “Neden bu kadar Paris aşkı? Romantik şehir diye mi? Neden yani?” derseniz, hiç alakası yok. Kalabalık şehir, çok bina, güzel parkur; sebep bu. Yoksa başka bir hayrını görmüş değiliz Paris’in.

Aradığım parkuru bulabildim mi? Eh… Yani diğer Valhalla şehirlerinden çok da farklı değil. Lunden’den hallice diyeyim, biz yavaştan Siege of Paris’in içeriğine geçelim.

Bize yardım etseneee!! N’oluuur!!!

Sadece eklenti paketlerinde de değil, oyunun ana hikayesinde de kaç kişi böyle yardım dilenmeye geldi, inanın hatırlamıyorum. Yani şu göreve değişik, başka bir başlangıç noktası yazsaymışsınız, fena mı olurmuş Ubisoft’cuğum?

Francia’dan (hani bizim Frank Krallığı, sonra sonra Fransa olacak memleketler) iki misafir, Toka ve Pierre, gelip diyorlar ki, “Bizim Jarl’ımız Sigfred, Kral Charles’ın ordularıyla savaşta, ya bize yardım et ya da bu adam bizi yenip buralara kadar gelecek.”

“Ben tarih biliyorum, öyle bir şey olmayacak,” diyemiyoruz tabii, onun yerine diyoruz ki, “Vay efendim, biz burada düzenimizi yeni kurduk, aman gelip bozmasınlar. Dur hemen el atıyorum işinize.”

Misafirhane

Toka ve Pierre, Ravensthorpe’a geldiklerinde bir de misafir binası inşa ediyorlar. Bu binanın tek kullanımlık olmayacağını, ya Siege of Paris içinde, ya da başka, belki yine sezonluk etkinliklerle, bu binaya başka misafirler ve başka görevler geleceğini umut ediyorum. Yalvarıyorum hatta, lütfen gelsin. Bu yalvarmamın sebebini, ilerleyen kısımlarda açıklayacağım.

Eivor kızım, çok safsın kızım!! İşin kötüsü, bu saflığının ceremesini biz çekiyoruz hep.

Nedense hikayenin başlangıcı bana biraz Wrath of the Druids’i anımsattı, bir tuhaf oldum. Sevemeyecekmişim gibi hissetim ama biraz oynayınca o hissiyat kayboldu. Sonuç itibariyle gene krallıklarla, krallarla, kendini bir şey sanan Jarl’larla uğraşıyorsunuz. Bu tiplerden hiçbirinin aklı başında davranmasını bekleyemezsiniz.

Sigfred, Charles’ın suikastçileri tarafından öldürülen kardeşinin öcünü almak derdinde. (Suikastçi dediysek öyle bizden adamlar değil. Düz, bildiğin suikastçi.) Charles bir yandan tahtı elinde tutmak, bir yandan da varisi olan gayrimeşru oğlunu Kraliçe Richardis’in elinden almak peşinde. Öbür yanda Kont Odo, Charles’a karşı bir ayaklanma tertiplemekte.

Biz de koşturuyoruz tabii ki, ne olacak. Sağa git Eivor, sola git Eivor, domuzlarla koşu yarışı yap Eivor, peynir fırlat Eivor…

Ben nereye yetişeyim?!

Oyun mekanikleri açısından zengin bir ek paket, hakkını teslim etmek lazım. Başta zaten Siege of Paris DLC’sinin bütün duyurularında bas bas bağırdıkları Kara Kutu / İnfiltrasyon görevleri var, ki ben bunları çok beğendim. Tek yakıncam az olmaları.

Görevlerin özü şöyle; zaten Assassin’s Creed’de sürekli girmemeniz gereken yerlere giriyorsunuz, eh, bunu daha organik hale getirelim.

Evet, örneğin kiliseye girip öldürmeniz gereken birisi var. Bunu hiçbir ipucunu takip etmeden kendi çabalarınızla gizlenip, gerektiği yerde adam askerleri, bekçileri öldürüp de yapabilirsiniz; ipuçlarını takip edip başkası gibi giyinerek, kapı parolalarını öğrenip Eivor’a içeriden biri süsü vererek de yapabilirsiniz.

Ve benim aradığım Assassin’s Creed oyun mekanikleri bunlar! Vallahi bu yani, çok bir şey istemiyorum.

Oynarken bu görevler cidden keyifliydi. Daha çok, daha uzun, daha çetrefilli olsa hiç hayır demezdim. Çünkü işte o zaman, ipuçlarının sizi götürdüğü yerleri kendi çabalarınızla harmanlayınca eğleniyorsunuz.

İşin tuhaf kısmı şu (tuhaftan kastım, sinirlenmeye başlıyorum işte), birden fazla takip edebileceğiniz ipucu, yani bir görevi yapmanın birden fazla yolu var; fakat Valhalla’da görev seçme ya da görevi tekrar etme yok! E ne anladım ben bu işten?! Tekrar etmek istediğim her görev için ayrıca kayıt mı alacağım? Hayır, kayıtlara isim de veremiyorum. Oldu olacak bütün oyuna baştan başlayayım, tam olsun. Neyse, sinirliyim Oyungezerler.

Yettim Pierre!

Herkes bizden yardım dilenir de Pierre durur mu? Durmaz tabii! Pierre’in de kendince bir baş kaldıranlara yardım etme planı var. Buradaki görevler daha çok Reda’dan aldıklarınız gibi. Git, şunları öldür, şuraya ulaşmalarını engelle… Siz görev yaptıkça yanınıza daha çok isyancı yandaş alabiliyorsunuz, bir de bitirirseniz sonunda sizi bir zırh seti bekliyor.

Diğer bir yeni oyun mekaniği de fareler. E salgın, veba… Fare olmazsa olur mu? Olmaz! Eğer, A Plague Tale: Innocence oynadıysanız, oradaki farelere benziyor ama ışıktan değil de işte ateşten, oktan falan kaçıyorlar. Öldüremiyorsunuz. Anlayacağınız fare mekaniklerini hala çözebilmiş değilim yani bu fareler nasıl durdurulur?!

Aslında oklarla kontrol edebilmeniz gerekiyor da benim fareler bozuk galiba. Ama başkalarının üstüne fare salmanızı sağlayan yeni oklu yeteneği bol bol kullandım. Ben çektiysem siz de çekin. Bana ne!

Kibrit kutusunda bir Paris

O zamanlar Paris şehri de küçük tabii. Yıllar yıllar sonra Sainte-Chapelle ve Notre Dame Katedrali’ne ev sahipliği, yapacak olan adacık ve çevresinden ibaret. Öyle kocaman bir şehir değil. İnsan böyle olunca eklenti paketinin de derli toplu olmasını bekliyor ama… Ama işte.

Hayatımda oynaması keyifli olup da bittiği anda böylesine bir, “Haydaa?!” duygusu uyandıran çok az oyun oynadım. Neydi harbiden Siege of Paris? Ne anlatmaya çalışıyordu? Valhalla’yla alakası neydi?! BİZ NEDEN PARİS’E GİTTİK??!!

Bakın evet; Eivor’un her şeyi savaşarak çözmek istemekten uzaklaşması, Sigfred’le birlikte gerçekten bir Valhalla olup olmadığını sorgulamaları, öbür yanda Charles ve Kraliçe Richardis’in neredeyse ilahi adaletle çözülen sorunları… Burada bir hikaye anlatılmaya çalışılmış, hissedebiliyorum.

Ama “hissedebiliyorum” diye oyun hikayesi olmaz kardeşim! Böyle bir dünya yok! Bu eklenti paketinin Valhalla ile, Eivor’un hikayesi ile, Assassin’s Creed’in modern zaman hikayesi ile gerçekten bir bağlantısı yok! Biz neden oynadık bu paketi?

Eğer bu paket bu kadar kalacaksa işimiz çok zor. Biliyorsunuz ki Valhalla için duyurulmuş başka bir eklenti yok. Evet, sezonluk görevler geliyor ama onların da ne kadar daha devam edeceği meçhul. (Hikayeyi ilerletmediklerini söylemeye de gerek yok sanırım.) Yani umarım o misafirhane gerçekten devamlılığı olacak bir eklentidir, yoksa şu haliyle Siege of Paris oynaması eğlenceli, hikayesi her yerde, dağınık ve kopuk bir yan görev olmaktan ileri gidemiyor.

Sızmışmış… – (BU KUTU SPOİLER İÇERMEKTEDİR!!)

ğlum git! Bak git, okuma! Elimden bir kaza çıkacak, spoiler var diyorum!!! Neyse, hala buradaysan günah benden gitti. Olay şu ki, bu DLC çıkmadan bir süre önce bir YouTuber (AC topluluğuna aşinaysanız zaten kendisini abartı haberleri ve sızıntılarıyla tanıyorsunuzdur), geçmiş AC kahramanlarından birinin Siege of Paris’te geri döneceği konusunda bir video yapmıştı. Ki bu zamana kadar hayatta kalabilecek tek bir AC kahramanı var, hani şu asalı. Çaktınız siz köfteyi.

Kaçamadık, gördük, duyduk, heveslendik… Tutmadı. 🙂 Evet, Paris’teki Assassin Bürosu’nu açtığınızda gizemli bir mektup ve gizlenen birisiyle karşılaşacaksınız fakat bu kişinin kim olduğu konusunda böylesine atıp tutmak çok da mantıklı değil. Zira Assassin’ler hala mevcut. Hytham var, görüyorsunuz. Herhangi birisi de olabilir.

Açıkçası ben çok istiyorum malum kişi geri dönsün, o kadar hayatta kalmış olmasının bir manası olsun. Ama yine de çok inanılmaz heveslenmeyin. Ne olur, ne olmaz.

Paris’te son suikast

Vallahi çok umutlarla beklemiştim Siege of Paris’i. Bir kere Paris’e dönüyorsun! Krallar, ayaklanmalar!! Vay efendim Valhalla’ya nasıl bağlayacaklar, Isu’larla ilgili bir şey olacak mı? Sonuçta Wrath of the Druids kendi halinde bir DLC idi, belli ki Isu lore’unu artırmak için yapmışlardı. Siege of Paris de Eivor’un hikayesini ilerletirdi, değil mi? Yani Assassin’lerle alakalı bir şeyler olurdu? Sonuçta bir suikastçı gibi oynamamızı sağlayacak kara kutu görevleri de geliyordu. DEĞİL Mİ?! Yok. Yani hevesim çok inanılmaz kursağımda kaldı, nasıl anlatsam bilemiyorum.

Eğer bu eklenti paketine daha içerik gelecekse, Ubisoft’un bunu hemen söylemesi lazım. Bakın bana en baştan deseler ki bu DLC bir yan görev gibi olacak, farklı mekanikler getireceğiz, o kadar. Ben derim ki amenna, tamam.

Ama bu kadar insanları gaza getirip de önlerine bunu koyarsanız insanlar üzülür. Ben üzüldüm şahsen. Çünkü oynaması gerçekten keyifli. Yeni mekanikler süper, infiltrasyon görevlerini yaparken çok eğleniyorum falan…

Peki ya hikaye? Biz on seneyi aşkın süredir bu oyunları takip ediyorsak, bu işin ucu nereye varacak merak ettiğimizden. Yoksa kimsenin amaçsızca damdan dama zıplamakta gözü yok! Yani var da, anlayın işte! Çok içim sıkıldı vallahi. Gidip kaplumbağa tutacağım, gelmek isteyen gelsin.

ARTILAR

+ Kara kutu / infiltrasyon görevlerine kurban olayım, ne olur şunlardan az daha yapın.
+Fareler! Ben kendim karşılaşmayayım da başkalarının üstüne salmak keyifli.
+ Paris kuşatması diğer kuşatmaların izlediği yolu izlemiyor, değiştirmişler formülü. İyi olmuş.
+ Allah için damdan dama atlanacak birkaç ip neyin daha koymuşlar Paris’e.

EKSİLER

– O hikaye çok daha güzel işlenebilir, Valhalla’nın devamı olarak oyuna yedirilebilirmiş ama çok büyük bir şans uçup gitmiş. DLC olmuş yan görev.

Not: 6 (HATTA BİR! PUANIM BİR (1)! RAKAMLA 1!!!)

Son karar: Hikaye! Havada! Lüften! Bir yere bağlayın! Uçmadan! Acele! Lütfen!

What is your reaction?

0
Excited
0
Happy
0
In Love
0
Not Sure
0
Silly

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir