“Savaşın iyisi, barışın kötüsü olmaz” derler. Bu doğru söze katılmamak mümkün değil. Elimizde olmayan imkânlardan ötürü katıldığımız savaşlarda bile Türk Milleti’nin duruşu ve karakteri, tüm dünyaya yayılmış bir gerçektir. Bugün, bizim unuttuğumuz gerçeklerden bazılarını sizlerle paylaşacağız.
Bugünlerde hemen yanıbaşımızda Rusya – Ukrayna Savaşı yaşanırken; günümüzden 69 yıl önce sona eren (ya da ara verilen) Kore Savaşı’na doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde katılan ve ardında göğsümüzü kabartacak bir hikâye bırakan Şimal Yıldızları’ndan bahsedeceğiz.
Eğer hazırsanız; bayrakları asmaya başlayın. Hem Şimal Yıldızları’nın şahit olduğu hikâyeye hem de bizim gözümüzden Kore Savaşı’na ufak bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz.
II. Dünya Savaşı’na gelene kadar Türk Milleti ardı ardına büyük savaşlar verdi
- Her iki lider de sadece kendi isteklerini dile getirdiğinden ötürü sonuçsuz kalan ve bundan ötürü Sağırlar Diyaloğu olarak da bilinen tarihî Adana Görüşmesi’nde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Birleşik Krallık Başbakanı Winston Churchill
1923 yılında kurulan Cumhuriyet, kurulmadan önce çok çetin mücadeleler vererek Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştirmişti. Daha öncesinde yaşanan Birinci Dünya Savaşı’nda ve ardından yaşanan Kurtuluş Savaşı’na kadar ilerleyen süreçte hem Türk milleti hem de Türk ordusu çok ciddi şekilde yıprandı.
Türk milletinin yıllarca savaşlarda çektiği sıkıntılara en yakından şahit olan kişilerden biri de Kurtuluş Savaşı ve bağımsızlık mücadelemizin en önemli isimlerinden, pek çok kişiye göre Genç Cumhuriyet’in iki numaralı ismi Mustafa İsmet İnönü’ydü.
II. Dünya Savaşı’nı burnumuz bile kanamadan, tek mermi dahi atmayarak atlattık
- İkinci Dünya Savaşı’nın sembollerinden biri olan ve Alman hava saldırısından ötürü Londra sokaklarına asılan afiş (insanların panik yapmaması gerektiğini ifade ediyor)
Dönemin Cumhurbaşkanı İnönü’nün ordu çıkışlı bir isim olması, Türk Milleti’nin artık mecbur kalmadıkça savaşacak bir gücünün kalmadığını bilmesinden ötürü olacak ki Türkiye, II. Dünya Savaşı’nda Müttefikler ve Mihver Devletler arasında denge politikası izledi.
Her ne kadar savaş sonunda Müttefikler’in kazandığı belli olunca Müttefikler’in safında yer almış olsak da, devlet olarak II. Dünya Savaşı’na fiilen katılmadık. Elbette ki savaşa katılmamak, her şeyi güllük gülistanlık da yapmadı.
II. Dünya Savaşı’nda yaşadığımız derin ekonomik çıkmaz
- Ekonomik sorunlar neticesinde uygulamaya geçen ekmek karnesine ait bir gazete haberi
O günlerde hem tarafsız kaldığımız için her iki kutuptan da gelen siyasi baskılar, hem dünyada yaşanan savaş gerçeği hem de yeni kurulmuş bir devlet olmanın getirdiği etkiler ile ekonomimiz zor günler yaşadı.
Hatta o günlerin sıkıntısını İnönü’nün yaşadığı şu olayla kısaca özetlemek bile mümkün:
“İnönü, Bursa’da bir konuşma gerçekleştirmiştir. Konuşmanın sonunda bir genç, İnönü’ye doğru seslenerek; “sen bizi aç bıraktın” der. İnönü, gence dönerek, “aç bıraktım ama seni babasız bırakmadım” yanıtını verir.”
Türkiye, Kore Savaşı’nda nasıl bir yol izleyecek?
Kısacası, Türkiye II. Dünya Savaşı’nda tek bir kişi bile kaybetmemesinin bedelini ekonomik sıkıntılar ile öder. Türkiye’nin önünde II. Dünya Savaşı’nın ardından artık Kore Savaşı (6.25 Savaşı) vardır ve Türkiye’yi yeni bir sınav bekler.
Türkiye, Kore’de tıpkı II. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi tarafsız kalacak ya da pek çoğuna göre oyalama taktiği mi güdecektir yoksa taraf olup savaşa dahil mi olacaktır? Savaşa katılıp siyasi yalnızlığını yenecek midir? Tarafsız kalmaya devam ederse daha ciddi ekonomik sorunlar kapısını çalacak mıdır? Yolculuğumuza, Kore Savaşı’nın çıkış süreciyle devam ederek ardından olayın Türkiye boyutuna geri dönelim.
Her zamanki gibi filler tepişti çimenler ezildi
- ABD ve Çin tarafından en büyük zarara uğratılan taraf; Kore
Kore, Japon işgalinden kurtulduktan sonra ülkede Amerikan destekli Güney ve Sovyet-Komünist destekli Kuzey hükûmetleri kuruldu ve bildiğiniz üzere 38. enlemden ikiye bölündü.
Ardından Amerika, Birleşmiş Milletler’de konuyu gündeme getirerek Kuzey’in işgalci olduğunu ve daha geriye çekilmesi gerektiğini ifade etti. Daha sonra tahmin edeceğiniz üzere Amerikan ordusu, “barışı sağlamak amacıyla” Birleşmiş Milletler (BM) ordusu adı altında Kore’ye girdi ve Güney Yönetimi’nin sınırlarını Kuzey’e doğru genişletti.
Amerika’nın niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek
- Kore’yi kendi çıkarlarına göre kullanma planları yapan ABD ve Çin’i temsil eden bir karikatür
Yaşananlara başta müdahil olmayan Çin, ABD’nin BM ordusu adı altında neredeyse kendi sınırına dayandığını fark edince sınırlarını korumak üzere savaşacağını açıkladı. Hatta BM Kuvvetleri, Kore üzerinden Çin’e saldırdı. ABD Genelkurmay Başkanı, Çin’i “atom bombası atmakla” bile tehdit etti.
Amerika’nın Kore’yi bahane ederek BM ordusu adı altında Çin topraklarına saldırması, doğal olarak Çin’in Kore’ye girip savaşmasına sebep oldu. Çin, Kuzey ve kendi varlığı adına savaşırken; Amerika ise Güney ve BM adına savaşıyordu. Elbette bu savaşa bir de ne uğruna savaştığını bilemeyecek yeni kuvvetler eklenecekti.
Dünyanın Kore Savaşı’nda takındığı tutum
- Dünyaca ünlü aktris Marilyn Monroe, Kore Savaşı’nda Güney için savaşan askerlere moral vermek için savaş bölgesine ziyarette bulunmuştu.
Kore Savaşı’nda BM, Amerika ve Birleşik Krallık Güney için savaşırken; Sovyetler Birliği ve Çin ise Kuzey için savaştı. Türkiye de dahil olmak üzere çeşitli devletler ise BM adı altında Güney’e destekte bulundu.
Türkiye’nin Kore Savaşı’ndaki tutumu
- Başbakan Menderes NATO masasında
Kore Savaşı öncesinde bildiğiniz üzere Genç Cumhuriyetimiz’de çok partili hayata geçiş sağlandı ve Adnan Menderes Hükûmeti yönetimi devraldı. Menderes Hükûmeti döneminde Sovyetler’in sınırlarımız için bir tehlike olduğu düşünüldü ve Amerika’dan bu konuda destek alma ihtiyacı hissedildi.
Amerika’dan destek almanın ya da Sovyetler’e karşı sınırlarımızı korumanın yolu, hükûmete göre NATO’dan geçiyordu ve NATO’ya üye olmamız için Kore Savaşı’na asker göndermemiz bazı kişilere göre altın tepside sunulmuş bir fırsat gibiydi.
Kore’ye gönderilmek üzere bir tugay hazırlandı
1950 yılında, 3 piyade taburundan oluşan 241. Piyade Alayı, Kore’ye gönderilmek için seçildi. Resmî açıklamaya göre alay içerisindeki tüm askerler gönüllü olarak seçilmişti. 5090 kişilik alay; 259 subay, 395 astsubay, 18 askerî memur, 4 sivil memur ve 4414 er ve erbaştan oluşuyordu.
Batı Bloku ve Amerika ile daha ılımlı bir politikaya giden yolun Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO)’ne üye olmaktan geçtiğini bilen Türkiye, Kore Savaşı’nda Batı Bloku ve Amerika’yı somut olarak destekleyerek bu konuda ciddi bir adım atmış oldu. 241. Piyade Alayı, Birleşmiş Milletler Ordusu’na ve ABD 25. Tümeni’ne bağlı olarak görev yapacaktı. Kod adıysa Şimal (Kutup) Yıldızları’ydı.
NATO yolunda avantaj sağlamak için Şimal Yıldızları yola çıktı
Tuğgeneral Tahsin Yazıcı’nın liderlik ettiği Şimal Yıldızları, önce Ankara’da toplandı ardından da trenle Hatay’a sevk edildi. Hatay’da Şimal Yıldızları’nı Amerika’ya ait gemiler bekliyordu. Şimal Yıldızları, Amerikan gemileriyle Kore’deki Pusan Limanı’na ordan da Daegu şehrine gönderildi.
Şimal Yıldızları, TSK’ya ait teçhizatlar ile Kore’ye gitmişti fakat kabul etmemiz gerekiyor ki Amerika, dönemin şartlarında Türk ordusundan daha gelişmiş teçhizatlara sahipti. Amerika bu sebepten ötürü, Şimal Yıldızları’nı daha modern teçhizatlar ile donattı ve kısa sürede yeni teçhizatların eğitimini verdi. TSK’ya ait teçhizatlar ise aynı gemiyle Hatay’a geri gönderildi.
Eğitimin tamamlanmasından sonra Şimal Yıldızları, önce başkent Seul’un güvenliğini sağladı. Daha sonra da daha sıcak bir nokta olan Kunu-ri Bölgesi’ne kaydırıldı.
Şimal Yıldızları, ilk kez Kunu-ri’de aktif olarak savaşa dahil oldu
Şimal Yıldızları’nın Kunu-ri Bölgesi’ne kaydırılma sebebi, Birleşmiş Milletler (BM)’e ait kuvvetlerin Çin tarafından büyük baskı altında olmasıydı. BM kuvvetlerinin olabilecek en az hasarla geri çekilebilmesi için bir direniş kuvvetine ihtiyaç vardı ve bu direnişte de Şimal Yıldızları bölgeye yeterli desteği verdi. Şimal Yıldızları’nın da desteğiyle BM kuvvetleri, olabilecek en hafif hasarla geri çekilmeyi sağladı.
Amerikalı Mareşal Douglas MacArthur da daha sonradan Şimal Yıldızları’nın bu çekilmede verdiği destekten övgü ile bahsetmiş ve eğer Şimal Yıldızları olmasaydı tamamen bir yok olma sürecinin başlayabileceğini anlatmıştır.
Geri çekilmenin ardından bu kez taarruz zamanı
Kore’ye BM kuvvetlerine destek olmak için giden Şimal Yıldızları, geri çekilmeye verdiği destekten sonra yedek birlik olarak tetikte beklerken, 20 günlük aranın ardından bu kez direnmek için değil; taarruz için Çin ordusu ile Kumyangjang-ni Muharebesi’nde karşı karşıya geldi.
Muharebe genelinde Şimal Yıldızları’nın teçhizat üstünlüğü göze çarpan en büyük farktı. Nitekim Şimal Yıldızları, Amerika’nın da katkılarıyla Çin ordusundan daha modern teçhizatlara sahipti ve el bombası kullanarak Çin ordusuna karşı üstünlük sağladı. Şimal Yıldızları’nın el bombası taarruzundan sonra Çin ordusuna ait mevziler, süngü mücadelesi verilerek ele geçirildi.
Kore Savaşı’nda Şimal Yıldızları’nın bu başarısı ile savaşın seyri değişti
- Tümgeneral Tahsin Yazıcı
Şimal Yıldızları’nın süngü süngüye çarpışarak elde ettiği bu neticenin öncesinde Amerikan ve BM kuvvetleri geri çekilme planları yaparken; bu stratejik zafer ile Amerikan kuvvetleri geri çekilme planlarından vazgeçip taarruz planları yapmaya başladı.
Bölgeden gelen zaferden ötürü, Tuğgeneral Tahsin Yazıcı Tümgeneral rütbesine terfi ederken; süngü mücadelesinde Şimal Yıldızları 104 ile 151 arasında kayıp yaşadı. Çin tarafında ise kayıp 2200 ile 2500 arasında olarak hesaplandı. Ayrıca Çin, 1100 yaralı ve 23 de esir verdi.
Savaşın ilerleyen günlerinde bizim gözümüzden yaşananlar
Savaşın devam eden sürecinde Şimal Yıldızları’na 3 kez Değiştirme Tugayı eşlik etti. Son olarak 4. Değiştirme Tugayı, 6 Temmuz 1953’te başladığı görevi zamanla kuvvet sayısını azaltarak 1971 yılında tamamladı.
Kore’ye giden Şimal Yıldızları’nın yaşadığı toplam kayıp
Şimal Yıldızları, değiştirme tugayları da dahil olmak üzere Kore’ye giden toplam 56 bin (savaş boyunca 14 bin) askerden oluşuyordu Şimal Yıldızları 741 kayıp verirken; 2147 askerimiz yaralı olarak döndü. 175 askerimizin akıbeti asla bilinemezken; 234 askerimiz ise esir düştü. İçeriğimizin önemli detaylarından biri olan esir konusuna da birazdan sizlerle beraber değineceğiz.
İlginç ama Kore’de ilk kaybımızı trafik kazasında verdik
Şimal Yıldızları, Kore’ye gitmeden önce Ankara’da kısa bir eğitim almış olsa da bu eğitim özellikle de şoförler için yeterli değildi. Daha önce Şimal Yıldızları’nın kullandığı askerî araçlar sebebiyle meydana gelen trafik kazasında 2 Koreli çocuk hayatını kaybederken, Kore’de yayımlanan bir gazete, ciddi bir şekilde “üzerinde ay ve yıldız olan araçlar gördüğünüzde kenara çekilin, tehlike arz etmektedir” şeklinde uyarı bile paylaşmıştı.
Maalesef bu haklı uyarının devamında Şimal Yıldızları’nın bir kamyonu devrildi ve bu kazada Astsubay Başçavuş Sedat Boran hayatını kaybetti. Bu olay, Kore’deki ilk askerî kaybımız olarak kayıtlara geçti.
Türkiye’nin Kore’de gösterdiği başarıdan ötürü edindiği kazanımlar, ödüller ve övgüler
Kore’ye asker göndermemizin ana gerekçesi olan NATO üyeliği ve siyasi yalnızlıktan kurtulma çabaları, savaşla beraber olumlu sonuç verdi. Bu getirilerden farklı olarak; Şimal Yıldızları, göstermiş olduğu cesaret ve başarılarından ötürü ABD Mümtaz Birlik Madalyası ve Kore Cumhuriyeti Mümtaz Birlik Nişanı ile şereflendirildi.
Mareşal MacArthur’ın övgü dolu sözleri
Şimal Yıldızları’nın gösterdiği başarıdan ötürü Türk Subayları’na Mareşal MacArthur tarafından Birleşmiş Milletler Liyakat Madalyaları verildi.
MacArthur, törende yaptığı konuşmada; harita üzerinde Şimal Yıldızları’nı BBB olarak ifade ettiklerini ve bunun Bravest of the Braves Brigade (Braves Tugayı’nın en cesurları) anlamına geldiğini açıkladı.
Savaş sonunda Kore’de yaşananlar
- Coşkun Aral’ın Kore ziyaretini paylaştığı içerikte ateşkesin imzalandığı masayı da görebilirsiniz.
27 Temmuz 1953 tarihinde imzalanan Panmunjom Ateşkes Antlaşması ile ateşkes sağlandı. Savaş sonunda Kore, tam ortadan 38. enlemden kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldı. Kore Savaşı boyunca çoğunluğu Koreli olmak üzere 3 milyon insan hayatını kaybetti. Kore, savaştan ötürü maddi ve manevi çok büyük zarar gördü. Hukuken Güney ile Kuzey arasında halen bir savaş vardır çünkü iki taraf arasında henüz bir barış antlaşması imzalanmadı.
Güney Kore’nin Türkiye hakkında her fırsatta dile getirdiği beyanlar
- Jaesic Park, Anadolu Ajansı’na açıklamalarda bulunuyor
Güney Kore, Şimal Yıldızları’nın Kore’ye gittiği günden günümüze kadar devam eden süreçte hem millet hem de devlet olarak Türkiye’ye teşekkürlerini ifade ediyor. Bu konuda Kore Cumhuriyeti Büyükelçiliği Savunma Ataşesi Deniz Kurmay Albay Jaesic Park, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada “O zamanki yardım olmasaydı şimdiki Güney Kore olmazdı. Halkımız Türk halkına her zaman müteşekkirdir” ifadeleriyle şükranlarını belirtti.
Aynı açıklamada Park, Şimal Yıldızları’nın esir düştükten sonra izlediği politikadan da övgü dolu sözlerle bahsetti.
Kore’de diğer devletlerin yaşadığı kayıplar
Şimal Yıldızları, her ne kadar diğer devletlere göre en az kayıp veren birlik olsa da; katılan asker ve kayıplar oranına bakıldığında Amerika’dan sonra en büyük zayiat oranı Şimal Yıldızları’na aittir. (%22; Şimal Yıldızları savaş boyunca toplam 14936 askerden oluşuyordu. 721 asker hayatını kaybetti, 2147 yaralı, 234 esir ve 175 akıbeti belli olmayan asker). Eğer bu konuda TRT’nin verilerini ele alırsak; oran %22 yerine %14 çıkmaktadır fakat burada da Gaziler Derneği’nin açıkladığı farklı sayıları ele almamız gerekir çünkü Gaziler Derneği de bu konuda farklı rakamlar açıklıyor. Her hâlükârda bu oran için %14 ile %22 arasında diyebiliriz.
Esir düşen Şimal Yıldızları, dünyaya örnek oldu
Kore Savaşı’nda her iki taraftan da olmak üzere toplamda 75 bin savaş esiri vardı. Bu savaş esirlerinden Amerikalı olanların %38’i, İngiliz olanların ise %15’i hayatını kaybederken; Şimal Yıldızları’nda tek bir esir bile hayatını kaybetmedi.
Bu konuda ABD’de çeşitli araştırmalar yapıldı, raporlar ve günlükler incelendi. ABD’deki belgelere dayanarak Askerî Antropolog Dr. Aynur Onur da “Ben Türk” isimli bir araştırma kitabı hazırladı. Hem bu kitaptaki bilgilere, hem +90 Youtube Kanalı’ndaki röportaja hem de Anadolu Ajansı’nın Kore Cumhuriyeti Büyükelçiliği Savunma Ataşesi Deniz Kurmay Albay Jaesic Park ile yaptığı röportaja dayanarak esir düşen askerlerimizi diğer esirlerden ayıran farklara göz atalım.
Birlik, beraberlik ve emir komuta zinciri
Tüm raporlarda geçen ve en önemli fark olarak göze çarpan detay, esir düşen Şimal Yıldızları’nın asla ve asla emir komuta zincirini bozmayıp; beraber hareket etmeleridir. Örneğin, raporlarda Amerikalı esirler arasında siyahi – beyaz gibi ayrımlar yaşandığı, emir komuta zincirinin bozulduğu, yamyamlığın başladığı, hayatını kaybeden askerleri hatta sağ kalan yaralı askerleri bile yemeye çalıştıkları ifade edilmiştir.
Şimal Yıldızları’nda ise bu durum tam tersidir. Raporlarda yazanlara göre, Türkler asla tek başına gezmez (yamyamlık tehdidine karşı önlem), en az 5-10 kişilik gruplar halinde gezerler, hasta ya da zayıf düşmüş askerleri de asla yalnız bırakmazlar.
Bitlenme, açlık ve diğer zorluklar
Esir düşen askerlerde bitlenme görüldüğü hatta Amerikalı ve İngiliz askerlerin bit ve mikroplardan ötürü hayatını kaybettiği raporlarda geçmektedir. Kore Gazisi Onbaşı Veli Atasoy, yaptığı açıklamada “kıyafetleri kaynatarak” bu tür durumlardan korunduklarını açıkladı (Atasoy, 14 Kasım 2021’de hayatını kaybetti).
Esir düşen bir askerin hastalıklar dışındaki en ciddi sınavlarından biri de şüphesiz ki açlıktı. Kore’ye giden Şimal Yıldızları, genelde kırsal bölgelerde doğup yetişen insanlar olduğu için bu sınavı da başarıyla verdi. Atasoy, yaptığı açıklamada; “yeri geldi, süpürge tohumu yedik, Amerikalılar insan yiyormuş diye duyduk, söylentiler vardı ama ben şahit olmadım” diyor. Esirlerin kedi, köpek ya da bombalar sonucunda ölen hayvanları yedikleri de raporlarda geçen diğer hususlar.
Kore Savaşı’nın bambaşka yüzü: “Neden Türk evlatlarını elin memleketine kurban verdik?”
Kore Savaşı’na ait içeriğimizde bu noktaya kadar anlattıklarımızın dışında, karşıt düşünceler ve iddialar da mevcut. Şimdi sizlerle içeriğimizde bu noktadan sonra başka bir bölüme geçiş yapıyor olacağız. Kore Savaşı’na gönderilen Şimal Yıldızları için insanların o dönem, hatta bu dönem bile sorduğu en önemli soru “hiçbir bağımız olmayan bir memlekete Türk genci neden gidiyor?” oldu.
Kore’ye gönderilen Şimal Yıldızları’nın en önemli sebepleri NATO’ya daha rahat bir üyelik süreci, siyasi yalnızlıktan kurtulma, Sovyet tehlikesiyle karşı karşıya kalmamak gibi gerekçelerdi. Bu gerekçeler pek çok kişiye göre yeterli değildi; atılan adım, Marshall desteği için alınmış bir karar olarak algılandı.
Meclis onayı olmaksızın Bakanlar Kurulu Kararı’yla gönderildiler
Şimal Yıldızları, olması gerekenin aksine; TBMM’de görüşme yapılmadan Bakanlar Kurulu Kararı’yla Kore’ye gönderildi. Sürecin böyle yönetilmesi, o dönemlerde bir hayli tartışma konusu olmuştu.
Gönüllü mü, kâğıt üzerinde gönüllü mü?
Resmî kaynaklarda ve dönemim medyasında Kore’ye gönderilecek askerlerin gönüllülük esasıyla seçildiği ifade edilse de; Kore Gazisi Ali Çelik ve daha pek çok gazi “gönüllülük esası olmadığını” beyan etmiştir. Ayrıca Gazi Veli Atasoy’a yöneltilen “Kore’ye niçin gittiğinizi biliyor muydunuz?” sorusuna Atasoy, “biz askeriz, bunun sorusunu gazeteciler ve devlet büyükleri sorup yanıtlar, biz emri uygularız, bize böyle emredilmişti” diyerek cevap verir. Aynı şekilde Atasoy da durumun gönüllülük esasına dayanmadığını ifade etmiştir.
Gaziler ve esirler, yurda dönünce unutuldu
Bugün, pek çok şey borçlu olduğumuz gazilerimize, maalesef bekledikleri vefa gösterilmedi. Pek çok haberde yalnız başına ölüme terk edilmiş gazilere şahit olduk, hamallık yapan gazi haberlerine denk geldik. Atasoy da +90 Youtube Kanalı’na yaşanan mağduriyetleri destekler şekilde beyanlarda bulundu.
Kimi vuracağım ki, karşımdaki benim kardeşim!
Kore Gazilerinden biri olan Ali Gümüş, Samsunhaber’e verdiği bir röportajda “Koreli askerler ile cephede iletişiminiz nasıldı” sorusuna yanıt verirken; savaşın ne kadar gereksiz olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Gümüş, bu soruya yanıt olarak “Koreliler devamlı cephede geriye çekiliyordu. Bunun sebebini sorduğumuzda ise, kimi vuracağım ki, karşımdaki benim kardeşim diyorlar” cevabını verdi. Her şeyi bir kenara bıraktığımızda, Kore Savaşı’nın aslında bir kardeş kavgasına dönüştüğünü ve bu savaşta iki Kore’yi de egemen güçlerin kullandığını söylesek sanırım haksız çıkmayız.
Oğlum, bulunduğumuz yere ateş edilsin!
Savaş bir yandan devam ederken, Çin kuvvetlerinin yoğun top atışı esnasında Topçu İleri Gözetleyicisi Üsteğmen Mehmet Gönenç, yaralı düşmüştür. Mehmet Gönenç’in yaralı olarak bulunduğu bölge Çin kuvvetlerinin kontrolü altına girmiştir ve yaralı Gönenç, Şimal Yıldızları’nın “Komutanım, sırtımıza alıp gelelim sizi” mesajına; bulunduğu yerin koordinatlarını vererek “Oğlum, bulunduğumuz yere ateş edilsin” cevabını vermiş ve esir düşmektense kendi askeri tarafından vurulmayı tercih etmiştir. Üsteğmen Gönenç’in bu vasiyeti, aynı zamanda bir emirdir ve Şimal Yıldızları’nca bu zor görev, yerine getirilmiştir.
Nâzım Hikmet’in Kore’ye gidenler için yazdığı şiir
Nâzım Hikmet, hiç bilmediği bir memlekete giderek canlarını feda eden Türk gençlerine “Doğum” adlı şiirinde şu dizeler ile yer verdi:
Kuzey Kore’nin tüm bu yaşananların ardından Türkiye’ye bakış açısı
Türkiye, hiçbir şekilde muhatabı olmadığı halde ABD, BM ve Güney Kore taraftarı olarak Kuzey Kore olarak adlandırılan tarafla savaştıktan sonra günümüzdeki Kuzey Kore Yönetimi’nin Türkiye’ye düşman bir politika izlediğini düşünebilirsiniz. Bu, mantık yönünden doğru bir yaklaşım olsa da işin özü pek de öyle değil.
Yıllarca savaş muhabirliği yapmış deneyimli isim Coşkun Aral, yayınladığı bir içerikte Kuzey Kore ziyaretini paylaşırken bir müzeye uğrar. Müzede Kore Savaşı’yla ilgili incelemelerde bulunurken bir detayı farkeder. Müzede başta ABD bayrağı olmak üzere pek çok Güney yanlısı devleti küçük düşüren örnekler mevcutken, yine Güney yanlısı olarak savaşan Türkiye’nin bayrağı normal bir şekilde katlanmış ve saygı gösterilmiş bir şekilde sergileniyordur. Aral, yanında kendisine eşlik eden Kuzey Koreli rehbere bu durumun sebebini sorduğunda “Sizlerin Çanakkale’ye gelen Anzaklardan farklı olduğunuzu düşünmüyoruz çünkü” yanıtını alır. Bu açıklama bile Kore Savaşı’nda Türkiye’nin aldığı rolü özetlemektedir.
Editör yorumu
İçeriğimizin konusu olan Kore Savaşı’ndan bağımsız olmak üzere; savunma amaçlı olmayan her savaşın gereksiz ve bir insanlık suçu olduğunu, hiçbir siyasi çıkar ya da ortaklığın savaşı göze alabilecek kadar kıymetli olmadığını, en kötü barışın en iyi savaştan bile daha güzel olduğunu sizlerle bir kez daha paylaşmak isteriz. Haklı savaş yoktur, savaşan bizler bile olsak…
Kaynaklar: 1 / 2 / 3 / 4 / 5 / 6 / 7 / 8 / 9 / 10 / 11 / 12 / 13 / 14 / 15 / 16 / 17 / 18 / 19 / 20 / 21 / 22 / 23 / 24 /